
Merhaba Sevgili Okurlar,
Bu aralar yazmayı ihmal etmiş olabiliriz. Ancak karşılaştırmalı bir yazı ile bunu telafi etmek niyetindeyiz.
Karşılaştırma yapacağımız iki balık lokantası. Biri Karaköy esnafı dışında yurtiçi/yurtdışından da çok fazla müdavimi olan ünlü Karaköy Balıkçısı, diğeri ise Yeniköy’de evlerin arasına sıkışmış eski bir Rum meyhanesi olan Aleko’nun Yeri DenizPark Restoran.
Karaköy Balıkçısı ile başlayalım. İki tane Karaköy Balıkçısı var. Bir tanesi esnaf lokantası olan, en geç akşam dört gibi kapanan, daha çok çevre çalışnanının gittiği bir balık lokantası. Fakat biz o gün ona değil, onun yan binasının en üst katındaki “restaurant”ına gittik. Adımınızı atar atmaz inanılmaz bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Manzarası bile doyurabilecek nitelikte. Nu Terasmış, 360mış, Voguemuş, Sunsetmiş. Hepsi tarihe karışırlar bu manzara karşısında. Aşağıdaki esnaf lokantasının aksine burası özenle döşenmiş. Fakat daha yeni açıldığından olsa gerek hala duvardaki lambaların elektrik kabloları sarkıyordu. Bunu belirtmemizin bir sebebi var. Merak etmeyin!
Gelelim asıl mevzumuza: lezzet. Ne güzel sözler söylenmiş Karaköy Balıkçısının yemekleri üzerine, özellikle balık çorbası ve kağıtta levreğine. O akşam hava sıcak olduğundan çorba almadık. Gittiğinizde kafanızda geniş bir meze skalası olması. Aksi halde sükut-u hayale uğrarsınız. Ama önemli değil. Az olsun öz olsun! Garsondan kadeh şarap ne verdiklerini sorduk. Şu an ismini dahi hatırlamadığım onuncu sınıf bir şarap veriyorlardı, hem beyaz hem kırmızı için. Angora ya da Yakut bile değildi. Üzerinde çok durmadık. Meze olarak servis ettikleri lakerda, karides söğüş, patlıcan salatası ve levrek marinden lakerda dışındaki tüm mezeleri aldık. Ara sıcak olarak kalamar tava ısmarladık. Salatasız olur mu? Çok salata yiyen insanlar olarak salatayı büyük boy istedik. “Yapamayız. Standart” dediler. “E, kalabalık grup geldiğinde ne yapıyorsunuz?” diye sorduk. “Yapamayız. Standart” dediler. Çok üzerinde durmadık. Patlıcan salatası ve karides masaya geldi. İki kişiye yeter boyutta olmamasına karşın fazla dert etmedik. Balık daha önemliydi. Patlıcan salatası kıvamında ve pürüzsüzdü. Karides vasat, her yerde yenilebilecek tattaydı. Diğer mezeleri beklemeye koyulduk. Garsonumuzu bir iki kez çevirdik. Geçiştirdi. Sonunda ısrarcı olmak zorunda kaldık. O da getirmek zorunda kaldı ve ekledi “Önce patlıcan salatasını ve karidesi bitirmelisiniz. Sonra levrek marininiz gelecek. Sirkeli olduğu için ağzınızın asit dengesini bozar ve diğer mezelerin tadını alamazsınız. Levrek marin bittikten sonra kalamar tavanız gelecek. En sonunda da salata ile balığınız.” Şöyle bir etrafımıza baktık. Acaba Michelin yıldızlı bir restoranda mıyız diye. Yooo! Belki loş ışık, beyaz örtülü masa ve şarap kadehiyle “üst seviye” bir restoran havasında gözükebilir. Fakat özenti ambiyansı, zorlamacı tavırları, kötü şarap listesi ve vasat yemekleriyle müşterilerini böyle yönlendirmeye hakları olduğunu düşünmüyoruz. Levrek marin gereksiz sirkeliydi. Masanın en kötü mezesiydi. Bitiremedik. O yüzden garsonumuz da kalamar tavayı getiremedi. Israr ettik. Önce levrek marini bitirin diye uyardı. İşte bu sefer” biraz” üzerinde durduk ve kalamar tavayı, kağıtta levrekleri, salatayı bir getirmesini söyledik. Sonunda adamcağız dayanamadı ve yavaşça yanımıza sokularak “Özür dilerim, ama bizim patronun çok sıkı emri var. Bu şekilde servis yapmazsam işten atar beni. Şu an benim size kalamar tavayı getirdiğimi duysa ya da görse...” Hatanın serviste olmadığını görünce içimize su serpildi. Ancak “patronun” böyle ısrarcı ve müşteriyi zorlayıcı bir felsefede olmasına anlam veremedik. Neyse sonunda herşey masadaydı. Kağıtta levrek avuç içi kadar bile değildi. Yağlı kağıdın içine doldurmuşlar domatesi, biberi kabarık kocaman duruyor. Tadı güzeldi. Ama gelip yemeğe değmez. Siz siz olun görünüşe aldanmayın. Burası hakkında duyduğunuzu , okuduğunuzu bir kez daha düşünün. Çünkü bizim için Karaköy Balıkçısı çok büyük bir hayal kırıklığı oldu. Üstüne bir de adam başı yaklaşık 80TL verince içimiz kinle doldu. Bu paranın içerisinde: 1 duble rakı, 1 soda, 2 salata, 2 kağıtta levrek, 1 karides söğüş, 1 levrek marin, 1 kalamar tava.
Bu akşamın özeti: Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
Aleko'nun Yeri:
Diğer balıkçımız ise şans eseri yeni bir yerlere gidelim derken bulduğumuz Aleko’nun Yeri. Manzara olarak Karaköy Balıkçısı kadar iddialı olmasada Yeniköy’ün suları üzerinde oturmuş gelen geçen yolcu teknelerini, vapurları çok yakından izleyebiliryorsunuz, hatta cam kenarındaysanız eğer, elinizi suya değdirebilecek kadar boğazla içiçesiniz ve bir de üstüne camları da açık olunca püfür püfür boğaz havasını içinize çekiyorsunuz. Çok aydınlık yüksek tavanlı bir yer. Eski Rum meyhanesini restore etmişler. Güler yüzlü, halden anlayan, kendi kendine muhakeme yapabilen garsonları var. Ne patron zorlamasi, ne bilgisizlik, ne tecrubesizlik, hic biri bu garsonlarda yok. Servise ve yardima son derece hazirlar. İlk defa gitmemize ragmen, neyin tavsiye olup olunamayacagini zahmetsizce ve durustce ogrendik garsonumuzdan. Fix menu yok, herşey serbest! Közde patlıcan salatası, deniz börülcesi ve ahtapot salatasını başlangıç-meze olarak istedik. Sırasıyla; patlıcan gayet iyi ayarlanmıştı, limona bulanmamış, saçma sapan mayonez-yoğurt gibi katkılardan uzak tutulmuş, layığıyla bir salataydı, közün kokusunu neredeyse alabiliyordunuz. Deniz börülcesi normaldi, ahtapot salatası ise zeytinyağlı ve güzeldi, kıvamı iyiydi yumuşaktı. Sonrasında, ara sıcak olarak ızgara kalamar geldi, tereyağında ve acı sosla yapılmış kalamar nefisti. Her damağa hitap etmeyebilir ancak kalamar ve acı severlerin gözü kapalı hoşuna gidecek bir lezzet bırakıyordu damakta. Bu arada salata da istedik tabii ki ancak bu noktada özellikle değinmemiz gereken bir detay var ki takdiri fazlasıyla hakediyor. Yukardaki “salata” ve “porsiyon” tecrubemizin aksine, salatayı büyük isteyince bizi “pişman olacaksınız” şeklinde uyardılar ve gelen salata iki kişiye gelmiş olmasına rağmen dört kişilikti resmen. Yani ne kural, ne sınır, ne de zorlama var burda, sofra %100 sizin isteğinize göre şekilleniyor. Abartmak gerekirse, “üç buçuk kişilik salata” istesek onu dahi ayarlayıp hazırlayacaklar. Ara sıcağımızın gelmesiyle birlikte balığımızı da pişmesi için ait olduğu sıcak yuvaya, ızgaranın üstüne yollattık. Güzel bir deniz çipurasıydı, iki kişilik, gerçekten hoşumuza gitmişti, dışı çıtır çıtır (dışını yiyenler için), içi löp et, ama eti kurumamış, kararında yağlıydı. Tüm yemeğimiz boyunca bize bir duble rakı, soda, su (aslında saymak yersiz ama, adettendir), türk kahvesi, çay gibi hoş eşlikçiler refakat etti. Kah boğazı izlerken gözü ve zihni demlendiren, kah sohbetleri ısıtan ve de yemeğin bitişiyle mideleri demlendiren, bildiğimiz fakat yemeğe karakter katan sıvılar...
Sadede gelirsek, ödediğimiz hesap kişi başı bahşiş dahil 70TL tutarındaydı. Boğazın serin sularının neredeyse “içinde” yediğimiz bir yemek olduğunu varsayıp, yediklerimizi, konumunu ve genel piyasayı göz önünde bulundurursak (hele ki yukarıdaki piyasayı), bu yemek için normal sayılabilecek bir tutardı. Aldığımız servisin de çok iyi oluşunu listemize eklemekte fayda var. Tutuklu değil de, ilgiyi ve iyi yemeği hakeden bir müşteri olduğunuzu hatırlatan bir balıkçı, tekrar gitmekle ödüllendirilebilecek bir yer. Karaköy semtine yolunuz ille de düşecekse, baklava, döner, ev yemekleri, sakatat gibi mamüllerin bilindik mekanlarından şaşmamanız şiddetle önerilir, ama ille Karaköy ve ille balıksa tercihiniz, civarda serbestçe ve ucuza güzel balik-ekmek yeme şansınız oldugunu unutmayin!!
Not:Resim Karaköy Balıkçısı'nın web sitesinden alınmıştır. Her iki deneyimimizde fotoğraf makinası unuttuğumuzdan fotoğraf koyamadık. Hayal gücünüze sığınıyoruz.